Salı, Aralık 26, 2006

indirmeler

kışın varlığını yeni yeni hissetmeye başladık, oysa geçmişte bize mevsimin artık bitmekte olduğunu hatırlatan indirim sezonu çoktaan açıldı da kapanacak bile.
artık mevsimin girmesini takibeden ayda indirim sezonu başlıyor neredeyse. mango müdavimleri bilirler; indirim başladı başlayalı henüz uğramadıysanız mağazaya, bu saatten sonra da uğramanızın pek bir anlamı olmayacaktır. ilk hafta mağazada oluşan kuyruklar sadece beklemeye cesareti ve vakti olanların oluşturduğu yığındı. sanılır ki herşey bedava. ardından gözüne bişeyler kestirip de beklemeye cüret edemeyenler aldı ilk gurubun yerini. şimdilerde sular durulmuş gibi. bu da pek hayra alamet değil aslında. çünkü dediğim gibi ikinci indirim postasına yani "%70'e varan" ibaresini vitrinlerde görene dek bu böyle devam edecek demektir. outlet mango'da da durum farklı değildi. lakin orda devam eden bir yoğunluk olduğunu tahmin ediyorum. bu arada gecikmiş bir övgü buradan mango outlet çalışanlarına gidiyor. çünkü başları her daim kalabalık olmasına ve bu kalabalığın normal mağazaların aksine yağmalama mantığıyla oraya buraya saldıran biz kadınlardan oluşmasına rağmen nasıl da güleryüzlü ve yardımseverler. of pof yok, ters cevaplar veren yok, asık suratlı yorgun ifadeler, bezik haller yok vs. kendilerini insanüstü performanslarından ötürü kutluyorum. aslında böyle araya sıkıştırılmış bir kutlama da pek şık olmadı ya, neyse. daha sonra telafi etmek üzere inşallah.
küt diye mango'dan girdik olaya ya indirimin bu denli olmasa da başını aldığı başka yerler de var tabii. ama şuanki kampanyalar daha çok kartlara yapılan güzellikler şeklinde. (ha mangoda bir de bu ay bonus'la 7'ye bölünüyor ki aldıklarınız, bu da her çeşitten almanıza yol açan başka bir faktör tabii.) mesela world'le alışveriş yaptığınızda 50 ytl üstüne 3 taksit ekleniyor, bonus'la 100 ytl üstüne 2 ekleniyor, finans'la 4 ay erteleme gibi bir alternatifiniz oluyor filan. yılbaşı ve bayramı bahane eden tükettirme canavarları tüketen insanı tüketen başka bişiilere dönüştürüveriyor. kimse alınmasın. ben de dahil.
ben mi? ben indirimi beklemeden o kadar çok alışveriş yaptım ki, indirimler bitene kadar çarşı pazar görmesem iyi olur diye düşünüyorum. ama düş ne kadar gerçek olur bilemiyorum.
biri beni durdursun lütfen.

Pazartesi, Kasım 13, 2006


zaman zaman kullandığımız ürünlerdeki, özellikle gıda ve kozmetik ürünlerindeki, katkı maddelerine takıyorum kafayı. kozmetik ürünlerinin neredeyse tamamında, gıda maddelerinin büyük çoğunluğunda var artık kaçınılmaz hale gelen ve çaktırmadan insanı farklı açılardan yok eden, öldüren, hafızasını elinden alan, vücüdunda biriken bu katkı maddeleri. renklendiriciler, tatlandırıcılar, kıvam arttırıcılar vs vs.
bu vesileyle dikkatimi çeken bir üründen bahsetmek istiyorum, gerçekten de katkısız olan bir reçel markasından. evet belki çoğu insan gibi siz de elimize geçen, evimize giren her ürünün zararlı katkı maddeleriyle işlendiği bir ortamda bir reçeli kurtarmanın çok da anlamlı olmadığını düşünebilirsiniz. aile içinde de bu tepkiyi alıyorum genellikle ama ben kurtarabildiğim kadarını kurtarmanın da anlamlı olduğunu düşünüyorum. cola, gazoz, hazır meyve suyu vb ürünleri artık eve sokmuyorum mesela. ya da cips kullanımımızı çok sınırlıyorum. hazır bisküvileri tüketmemeye gayret ediyorum. ev yapımı reçel kullanmaya çabalıyorum vs.
uzun lafın kısası, birgün evdeki reçellerin içindekiler'ini incelerken hepsinde "kıvam arttırıcı" tabir edilen pektin'e rastladım anacak binbirçiçek balıyla, onun hediyesi olarak, eve giren aynı marka vişne reçelinde b u maddenin olmadığını hatta üzerinde "Türkiye'de ilk defa 'continue- back' sistem ile katkısız üretim" şeklinde bir ibarenin de bulunduğunu farkettim. ve marketlerde binbirçiçek marka reçel aramaya başladım. tek bulabildiğim yine balın hediyesi olan erik reçeli idi. ayrıca tek başına satışa sunulmuş bir reçel çeşidine rastlayamadım maalesef.
umarım bundan sonra rastlamak ve almak mümkün olur. ve böyle bir üretim imkanı varken umarım diğer markalar da aynı şekilde üretime geçerler.

Pazar, Kasım 12, 2006

alışveriş notları

iki gün önce uğradım millenium outlet'e. beta'ya, koton'a ve benetton'a uğradım. e diğer mağazalara da göz attım tabii. önce millenium outlet notları...
beta'da aşağılarda bir yerlerde bahsi ve fotoğrafları yer alan çizmelerden vardı hâlâ. fiyatı 10 ytl daha düşmüş: 60 ytl'den satılıyor şuan. renk seçeneği bol.3-4 rengi var. bir de genel modeli aynı olmakla beraber aksesuvar olarak ipler ve şeritler yerine kapaklı bir cep kullanılmış olanları da mevcut. yazlıklar 30-40 ve 50 liralık gruplarda satılıyor.
koton'da hoş kışlık kabanımsı ceketler vardı; beğendiğim bir model 60 ytl idi. pahalı geldi tabii. erkekler için uygun fiyatlı pantolonlar vardı (30 ytl) 24 ytl'lik V yakalı kazaklar da fena değildi.
fahri kuz optik hâlâ uygun fiyatlı outlet gözlük satmaya devam ediyor. vitrininde ünlü markaların güneş gözlükleri 25, 50, 75, 100 ve 125 liralık gruplarda sergilenmişti. bu yaz başında oradan lacoste'un erkek modeli olan bir güneş gözlüğünü 50 ytl'ye ve 12 taksitle almıştık. outlet olmasının size yaratabileceği sıkıntı gözlüğün garantisinin olmuyor oluşu. ancak yine de tezgahtar arkadaş herhangi bir sorun yaşamamız durumunda kendilerine uğramamızı, sıkıntıyı gidermeye çalışacaklarını belitmişti. neyse ki bir sıkıntımız olmadı.
.........

bir de yeni açılan Kocatepe Soykan'dan bahsetmek istiyorum. daha önce demirtepe ve esat şubeleriyle çokca haşır neşir olduğumuz soykan oralarda pek içimi açmıyordu. biraz bakımsız, döküntü ve kirli bir havası vardı. ancak kocatepe soykan'a ayrı bir özen göstermişler sanki. hoş hâlâ inşaat koksa da ortam, temiz ve ferah görünüyor. fiyatları da oldukça uygun. yeri ise, camiinin yanına yapılan otopark+alışveriş merkezinin içinde/altında. kızılırmak sinemasının karşısından girişi var.

Çarşamba, Kasım 08, 2006

büyülü fener sineması ve festival

bu sene ankara'da 3-9 kasım tarihleri arasında gerçekleşen avrupa filmleri festivali - gezici festival büyülü fener'de sahne alıyor. ancak büyülü fener sinemasının tutarsız ve standarttan yoksun bilet dağıtması beni ve eminim başka izleyicileri de çileden çıkardı. broşürde, biletleri lütfen 1 saat önce alınız ibaresi yer almaktayken 1 saat önce hatta kimi zaman daha önce sorduğunuzda bilet kalmadığını öğreniyorsunuz. ücretli-ücretsiz tüm filmler için geçerli olabiliyor bu. e elbette bu uygulamayı görüp de "bu kez erken davranayım da film izleyebileyim" deyip 1 saat değil de 2 ya da 3 saat önce bilet talep ettiğinizde "efendim veremiyoruz. 1saat önce gelin" deniyor. kardeşim ikisine de amenna, ama ikisi birden olmaz. ya standardı koyacak ve 1 saatten önce hiçbir şekilde bilet vermeyeceksiniz ya da aynı gün içinde olmak kaydıyla erken gelen götürecek. ikisine de razıyım yeter ki ne şekilde davranırsak bilet alabileceğimizi bilelim. ya bir de keyfi adalet uygulamaları var gişe görevlilerinin, önünüzdeki arkadaşa bileti veriyor size vermiyor. niye; o filme girecekmiş, onun bilet almaya vakti kalmayacakmış. banane . bu adaleti sen sağlamak durumunda değilsin ki. benim hakkımı gaspederek sağlaman da mantıklı gelmiyor bana. tartıştığınızda da sonuç değişmiyor yani. içeriye soralım diyorlar ve "içeriden" o bildik ses geliyor: "1 saat önce!"

Salı, Kasım 07, 2006

kar bu kış büyük bir sürpriz yaptı gerçekten. cumartesi günü dışarı çıkmadan önce uzun bir hırka giyerken, "ya bu da biraz absürd mü duracak ne" diye düşünmüştüm. hani sıcaklarım falan diye de düşündüm beraberinde. fakat dışarı çıktıktan kısa bir süre sonra asıl absürdlüğün galiba sadece bir hırkayla dışarı çıkmak olduğunu farkettim. arkadaşlarla oturduğumuz sakarya çay ocağından çıktığımızda ise yağan karı gördüğümde inandım tabii ama inanamadım. kar yağıyordu. eve gidip de akşam beğendik'e kadar gitmek üzere tekrar çıkmam gerekince neredeyse lapa lapa yağan karın kocatepenin avlusunda -aşağıdan bakılınca, spotların ışığında ortaya çıkan- yarattığı o muhteşem sahnelerin etkisiyle bir müddet aval aval başım havada yürüdüm. sabah uyandığımdaysa zaten kenti kar kaplamıştı. neyse bu ani baskının kenti karla kapladığı sabah bizim ufaklık kar yemek için zorla bahçeye inip de geri geldiğinde ayaklarını yer yer ıslanmış görünce bir an önce bot-çizme benzeri bişey almanın gerektiğini anladım. karın öncesinde düşüncem bu işi indirimlere ertelemekti, çünkü şunun şurasında 15-20 gün sonra indirimler başlar diye düşünüyordum. bu durumda ilk işim o akşam 1 saatliğine uğradığımız ankamall'den bot bakmak oldu. alışveriş merkezindeki tüm çocuk mağazalarına ve çocuk reyonu olan mağazalara girdim. ve amaa ne yazık ki istediğim gibi birşey bulamadım. dikkat ederseniz "istediğim gibi" diyorum, yoksa bizimki her gördüğü pembe ve parlak şeyi beğeniyordu zaten. oysa ben, (bkz. aşağıdaki fotolardaki ceket-pantolon gibi) daha sonbahar havasında daha cool bir tarz arayışındaydım. tek bir ortak beğenimiz oldu; önce boynerde sonra panço'da sonra kanz'da falan da rastladığımız -sanırım markası okko'ydu -ki ben ilk kez duydum- çizmemsi, içi tüylü; gül kurusumsu pembe ve bordomsu kırmızı renklerinde ittifak ettiğimiz ayakkabılar... onların da numarası uyuşmadı ayakla, içime de sinmemişti zaten bıraktım. fiyatı 50 ytl. aman efendim aslında 50 ytl verilmez de işte mecbur kalınca veriyor insan. yoksa ben betadan 50 ytl'ye koooskoca çizme almış adamım. verir miyim dünün okko'suna 50 milyon eski türk lirası. benim şahsen tek beğendiğim modelse zara'daki koyu yeşil çizmelerdi. ama hanfendi ona iğrenç dedi zaten 100 milyon eski türk lirasıydı kendileri. hiç denemedik bile. zara'nın kalitesi konusu hep şüphelidir zaten. hele ayakkabı konusunda hiç iddiası yoktur zannımca. ama bunu telafi etmeyi bilirler o ayrı. zaten bunun için rahatça alışveriş yaparım ordan. boyası çıkar aradan 1,5 ay geçmiştir götürür iade ederim pantolonu gık demeden alır paranızı verirler. yok 1 ayı geçirmişiniz yok çek verelim yok bu sizin hatanız falan denmez size. bir de nispeten özgün olması tercih ettirir zara'yı. yoksa kimse gidip de zara'dan aman çok kaliteli filan diyerek alışveriş yapmaz.
bir de deichmann var. ucuz ayakkabıcı. orada 30 ve 40 ytl'ye eh işte'lik şeyler vardı. elefanten'in ürünlerini satıyor aynı zamanda. ama elefanten'de de bişey beğenemedik biz. next'ten ümitliydim ancak sanırım onlar da henüz tam olarak kışlıklara geçmemişler ayakkabıda. hiçbişey yoktu. birşey alamadan çıkmış olduk böylelikle ankamall'den. bugün de beğendik'ten baktım ama orda da genesis'in işe yaramaz bir kaç çizmesi vardı sadece, çeşit olarak.. genesis'in çok beğendiğimiz bir modelini kullanmıştık aslında daha önce ama bu kez aynı performans yoktu modellerde.
artık nerden bakar, nerden bulurum bilmiyorum ama bakılabilecek her yere baktığımı sanıyorum.

Cuma, Kasım 03, 2006

şikayet postu


bu iki tealightlığı bayramın hemen öncesinde migros'tan almıştım. tanesi 1.1 ytl'ye. ilk resimde görüldüğü üzere, üzerlerinde paşabahçe etiketi mevcut. alttaki resime geçtiğimizde ise sağdakinde migros yazılı barkodu görüyoruz. diğerinde yok onun yerine barkodun -doğal olarak- yerinden çıkarılmasıyla oluşmuş -doğal olmayan- bir beyazlık var. bunların herbirinde zaten böyle ikişer tane çıkartma var. hepsini soyduğumda geriye kalacak olan manzarayı eminim hayal etmişsinizdir. ben bunları bayram öncesi ve bayram yoğunluğu bir de şehir dışı tatili olmasa elbette götürüp iade edecektim ama araya epey zaman girmiş oldu, uğraşamadım. üzerinde paşabahçe güvencesine gönderme yapan o etiket olmasa hadi neyse ama, bir de o var. yani böyle bir defonun ortaya çıkması kesinlikle absürd. e ben de gecikmiş şikayetimi buradan dile getirmiş oluyorum böylelikle. ilgililere...
önceki posta vakit darlığından yetiştiremediğim diğer fotoğraflar:
alttaki çocuk kıyafetleri tunalı'daki demti'den; üstteki ikisinin fiyatı 3 ytl. alttaki eşofman altı ve diğer iki penyenin fiyatları ise sadece 1 ytl.


bu iki erkek kazağı da demti'den esprit markalı, ayrıca bej rengi ve sıfır yaka olanları da var. fiyatları 5 ytl.
e hep ucuzluktan ve pazarda alışveriş yapacak değiliz ya, zaman zaman da zara'dan alıyoruz bişiiler. fotoğraflar oldukça kötü oldu ama yine de fikir veriyorlar. ceket 70 ytl, capri pantolonun fiyatı ise 45 ytl.
george'un bu tunik kazağını tunalı pasajı'ndan aldım. 10 ytl. başka rengi maalesef yok. ama enine kalın çizgili farklı bir model daha vardı 2 farklı rengi olan. onların fiyatı ise 25 ytl idi. nakit ödediğinizde 2.5 ytl kadar düşebiliyorlar.

yine bir pazar malı. partiliklerden. 2.5 liraya aldım. başkalarına hediye de ettim ayrıca. çok beğenildi. bu rengarenk fularlar ise uzaklardan gelme. iskenderun'da otantik eşyalar satan bir mağazası olan akrabalarımız var. tanesi 15 ytl imiş. e tabii ben biraz daha indirimli aldım. sanırım almadığım tek bir rengi kalmıştı.yine zara'dan iki v yaka kazak-süveter. üstteki daha ince, kollarına deriden yamalar yapılmış. 50 ytl. alttaki çizgili olansa sanırım 70'ti.




bu abajuru koçtaş'tan aldık. dokunmatik 3 kademeli ışık ayarı var. 15 ytl.

birikenler..

alışveriş yapmaktan yazmaya fırsat bulamıyorum ki.. şöyle bir göz attım bugün son birkaç haftanın alışverişine de korktum kendimden. efendim burada bir kısmını ifşa ettiğim parçalar bir iki haftanın birikimi ve fakat pek azıdır.
lafı fazla uzatmadan fotoğrafları koyup altına da ufak notlar düşmek en iyisi. daha fazlasıyla uğraşmak kasar zaten.
mesela bu çanta, sosyete pazarında yıllardır satılan zaman zaman çok cool renkleri gelen ama genelde iki üç renk deriden artan parçalarla yamalı modelleri yapılan bir ürünümüz. 2 yıl önce 20 ytl idi, bu sene 15'ten satıyorlar. kendime daha önce azbuçuk benzer bişey almıştım, bunu ise bir kuzene aldık. bu ceketse demti'den. daha önce tunalı'da adına dikkat etmediğim bir mağazadan bahsetmiştim ya, hah oradan işte. (zeminin kusuruna bakmayın) neyse, koyu kahverengi, hoş bir ceket. 20 ytl.
bunlar da yine pazar mamülleri. parça 3,5 ytl. irili ufaklı bebe kıyafetleri. ufk tefek defolarla tabii. ceket de pazardan. o da 3.5 ytl. uğurböceği şeklinde, duvara monte edilen gece lambası ise ikea'dan.. henüz alışveriş tutkum beni ikealara kadar götüremediği için şimdilik kataloğuyla yetiniyorum. bu lamba ise hediye geldi.
süveter george'un, carnaby'de ve tunalı pasajındaki fbi'da bulmak mümkün. başka rengi yok. 10 ytl. üçgen tabaklı kahve fincanının 4 farklı rengi var, ben carrefour'dan aldım; 2 ytl.(evet carrefour, fransız..) bu 1 çift kahvaltı tabağı ise son çift oldukları için ve ben sağına soluna kusur bulduğum için çifti 1 ytl'ye satın alındı. tezgaha geri bıraktığım çifti ille de satmak isteyen çocuk abla 1 lira ver de kalmasın dedi.

bu rüzgar gülünü ve daha farklı renklerini paşabahçe mağazalarından, kasaların yanıbaşlarından bulabilirsiniz. ahşap saplı, pvc benzeri bir malzemeden yapılmış. 1,25 ytl.

Perşembe, Ekim 12, 2006

bitpazarı

bitpazarlarını çok severim. yaşanmış ve daha yaşanmaya hazır sürüyle eşya vardır o daracık sokakların girintilerinde çıkıntılarında. tüketimin biraz sekteye uğradığı yerlerdir de aynı zamanda bitpazarları. evlerde birdaha hiç giyilmeyecek olsalar da bekletilmemiş ve onlara ilk alındıkları günkü gözle bakılabilecek bir yere, askılara, raflara dizilmişlerdir yine. eski olsalar da yeni sahipleri için "yeni"dirler bitpazarı malları. bir eşya hiç bu kadar çok yeniden doğamaz başka türlü.
10 yıldır zaman zaman uğrarım bitpazarlarına. neler almadım ki: postallar, deri pardesüler, eski, marka (lee, wrangler vs.) jeanler, yıllar öncesinin modası olan kadife paltolar, güderi pardesüler, zamanın müzik dinleme araçlarından "kaset"ler, ufak tefek süs eşyaları, abajurlar, avizeler, takılar, çakmaklar, resim çerçeveleri, kitaplar. belki şuan aklıma gelmeyen daha birçok eşya işte.. ankara'da opera duraklarında ulus'a doğru giderken sağda spotçular çarşısının iç tarafındadır bitpazarı. nam-ı diğer itfaiye. orada her daim muhakkak zevkinize uygun bir deri çıkar. uzun ya da kısa bir ceket-palto.. yalnız bir selahattin abi vardır ki; bitpazarı pardesülerinin özellikle bir dönemki popülaritesi onun burnunu ve bilumum yerlerini havaya kaldırmış, müşteriye neredeyse pislik muamelesi yapmaya başlamıştır. belki kızlar biraz daha şanslı olabilirler erkeklerin yanında ama biraz daha. o kadar. sorduğunuz bir ürünü görebilmek için yalvarmanız gerekir adeta. wrangler kotumu -ki nasıl da severek kullanmıştım yıllarca, yırtıklarından kullanılamaz hale gelene dek- ondan almıştım ama kotları gösterebilmesi için alıcı olacağımız konusunda epey ikna edici olmamız gerekmişti. adam bana zahmet ettirmeyin iki kot için diyordu resmen. sonra ondan bikaç da deri pardesü aldık. hep mallarının boya görmemiş ve temiz olmasıyla övünürdü ama aldıklarımızdan sadece benimki boyasız çıkmıştı. hala da giyerim onu zaman zaman. neyse efendim, işte uzun zaman sonra yaptığımız bir bitpazarı alışverişi vesilesiyle yazıldı tüm bunlar. tabii ki selahattin'den alınmadı bu deri ceket. o en kötü mallarına 55-60 ytl fiyat biçerken başka bir dükkandan oldukça gıcır ve hoş bir model olarak 50 ytl'ye satın alındı. erkek ceketi olduğunu da belirteyim.

Perşembe, Ekim 05, 2006

PB

hangi kadın bir mağazanın bomboş vitrinlerinin camına kocaman harfler ve sayılarla yazılmış "son 4 gün" ifadesine kayıtsız kalabilir ki.. hele bu ünlü bir markanın vitriniyse..
ben zara'nın ve mango'nun yazın ortalarında indirime girip bir de yeni sezonu yine aynı dönemde satışa sunmasından pay biçip artık indirim falan kalmamıştır piyasada diye düşünüyordum. eh, neredeyse kışlıklarda indirime girecek mango. ancak pek sık girip çıkmadığım bir mağaza olan park bravo'nun önünden annemle geçerken gözüme çarpan şu "son 4 gün" yazısı annemi de çekiştirerek mağazaya dalmama sebep oldu. o da ne: bir kuyruk bir kuyruk sormayın. mağazanın içini dolanıyor adeta. yani bişeyler almak isteseniz bile bu mümkün görünmüyor. ve umarım beğendiğim ve almak istediğim bir şey olmaz diyerek dolaşıyorsunuz mağazanın içinde. neyse efendim, park bravo pek tarzım olan bir yer değil aslında. ama buna rağmen 3 parça alışveriş yaptım. annem beden kotasını aştığı için beğendiği onlarca ürünü alamadı. bense eve geldikten sonra verdiğim para çok bişey olmamasına rağmen vicdanım sızlayarak pişmanlık ve mide bulantısı arasında gidip geldim. tarzım olmayan şeyleri sırf uygun fiyatlı olduğu için almak bilinçsiz tüketiciliğin başta gelen alamet-i farikalarındandır. biraz da görmemişlik.. açlıktan çıkmış gibi doldurursunuz midenizi ve kusmak istersiniz ya sonra, işte aynen onu yaşadım.
önce beğendiğim bişey çıkmadı. sonra kumaşı hoşuma giden bir ceket/gömleğin 9 ytl olduğunu farkedince şunu alayım bari dedim, 9 ytl ne ki.. ardından gözüme hoş gelen kırpık ama şirince bir gömleğin ceketin içinde hoş duracağını düşünüp iki rengi arasında karar veremedim. annem tutturdu ikisini de al işte diye. o da 9 ytl idi. amaan alayım gitsin dedim. ucuz ve az çok güzl olan herşeyin gözüme hoş görüneceği o büyülü alışveriş/tüketim anındaydım çünkü. aldım.
evde ben bunları giyemem ki diye düşünmeye başlamam ve midem bulantım aynı zamana denk geliyor. onları giymek için hiç de sabırsızlanmıyorum.
park bravo demişken ilgili bir not: park bravo'nun outlet mağazası yakınlarda Millenium Outlet'de açılacak. ilgililerine bilgi. ben mi, pek ilgilenmiyorum şu an. ama yine de bakmaktan zarar gelmez (mi???)

Salı, Ekim 03, 2006

tunalı hilmi'de...



next, bir ingiliz markası. kadın-erkek ve çocuk kıyafetleri üretiyor. ayrıca ev eşyaları üretimi de var ama sanırım türkiye'de satışı yapılmıyor bu ürünlerin. ilk mağazasını ankamall'da açtı. zara-mango-h&m tarzı bir çizgisi var. yurtdışı satış fiyatları çok çok uygun ancak türkiye fiyatları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. benzer markalarla kıyaslandığında belki bir nebze uygun olduğundan bahsedilebilir ancak aynı markanın yurtdışı fiyatlarıyla yapılan bir kıyaslama "ama haksızlık buu" dedirtiyor insana. next'in özellikle çocuk kreasyonları harika. bu sayfalarda ürünlerin fiyatları 3 pounddan başlıyor ve rahatlıkla beğeneceğiniz bir çocuk jeanini mesela 5 pounda bulabiliyorsunuz. fakat geçen sezon ankamall'daki mağazasında çokca beğendiğim bir çocuk pantolonunun fiyatı 60 ytl idi. fiyatlar üç aşağı beş yukarı bu civarda seyrediyordu. uygun fiyatlı ürünler de vardı tabii ama almak için can atacağınız asıl kıyafetler biraz pahalıya geliyordu.
yukardaki sweat next'in. ama ankamall'dan almadım. önce fiyatını sonra da yerini söyleyeyim: 1 ytl.
şimdii, tunalı'ya esat caddesinden girdiniz diyelim.. yolun sağından devam edin. kuğulu istikametinde dümdüz yürüyorsunuz. çok ilerlemeden ayakkabı dünyasını ve vitrininde ebru gündeş'in ünsüzlük zamanlarından kalma yeni yetme kızlık fotoğrafının yer aldığı o fotoğrafçıyı geçiyorsunuz hemen sağda yol seviyesinden biraz aşağıda merdivenlerle inilen ufacık bir mağaza görüyorsunuz. adına hiç dikkat etmedim maalesef. bu mağazanın dışı her zaman 1-2 ve 3 ytl'lik ürünlerle dolu oluyor. ünlü markaların ihraç fazlası ürünlerini buradan bulabilirsiniz. kadın ve çocuk kıyafetleri var. mağazanın içinde ise dışardakiler kadar ucuz olmamakla beraber yine de uygun fiyatlı ürünler bulmak mümkün. geçen kış h&m marka bir paltoyu, hem de sezon ürünü olan bir paltoyu oradan 20 ytl'ye bulmuştum. eh elbette oranın da indirim zamanları var ve ucuz olan bir şeyi biraz bekleyerek daha da ucuza alabilirsiniz. mağazanın fotoğrafını çekebilirsem sayfaya koyarım. sık sık uğramakta fayda var. çünkü her zaman çok kalabalık ve müdavimleri olan bir yer. hemen yanında benzer bir mağaza daha var ama pek itibar etmemek lazım. fiyat/çeşit performansı çok düşük. halbuki daha büyük bir alana sahip ama diğer taraf kadar iyi iş yapmıyor.
yukarıdaki sweatin bir de kırmızı-siyah çizgili, deseni yaldızlı sarıyla basılmış olanı da vardı.
tunalı'da benzer şekillerde çalışan başka pasajlar ve mağazalar da var tabii. yeri geldikçe onlardan da bahsedeceğim.

Pazartesi, Ekim 02, 2006

ayak-kabı


insanlar binlerce yıldır ayaklarını dış etkenlerden korumaya çalışmış ve bunun için başta deri parçaları vb şeyler sarmışlarsa da, bildiğimiz anlamda ayakkabı üretimi(sağ ve solu olan ayakkabılar) ve modasına öncülük edenler İÖ. 200'de Romalılardı. hatta o yıllarda bir ayakkabı loncası bile kurulmuştu. diğer yandan dünya kültür mirasları arasında İÖ. 8500'lerden kalma, yavşan kabuğu lifinden yapılma sandalet bile var. bir de hz. muhammed'e ait olduğu iddia edilen iki ayrı tek sandaletin görüntüleri yayımlandı geçenlerde medyada. ayakkabı her zaman tüm giyim kuşam ürünlerinden daha özel bir yere sahip oldu galiba. 30 yıldır masalsı ayakkabılar üretip tasarlayan manolo blahnik, "sadece bir ayakkabı ama, giyen kadının gerçek dünyadan kaçabilmesini, birkaç dakikalığına da olsa mutlu olabilmesini sağlıyorsa o zaman belki de ayakkabıdan öte birşeydir." diyor. pek çok kadın da bu görüşte. kadınların çoğu ayakkabı tutkunu ve ayakkabıyı bir anti-depresan olarak görüyorlar. yeni ve özgün bir ayakkabı her zaman keyif veriyor, herşeyi unutturuyor gerçekten.
buarada ilginç bir nokta şu ki, rönesansla beraber moda olan yüksek topukluları ilk kullananlar erkeklermiş. kadınların zaten uzuun eteklerden dolayı ayakkabıda herhangi bir farkılılığa bile ihtiyaçları yokmuş. ayakkabı terminolojisinden bir kaç örnek vermeden önce son bir not, bizde ayakkabı üretimi Fatih döneminde başlamış.
stiletto: italyanca hançer(stilo) kökü, 1950'lerde sivri ve yüksek topuklulara stiletto olarak isim verdi.
pabuç: farsça pa (ayak) ve puş (örten) kelimelerinden müteşekkildir.
galoş: aslında ispanyolca ahşap ayakkabının adı olan bu kelime eski yunancada kalon (ahşap) ve pous (ayak) kelimelerinin birleşimiyle oluşmuştur. bugünse naylon ayakkabı koruyucularına galoş diyoruz.
iscarpin: fransızca escarpin.
rugan: farsça revgandan gelir. parlak deri anlamındadır.
espadril: altı örgü ipten yapılmış ispanyol köylü ayakkabısıdır.
mokasen: kızılderili ayakkabısıdır. ikinci dünya savaşı sonrası tüm dünyada yagınlaşmıştır.
ve gelelim ayakkabı çeşitlerimizden çizme'ye. çizmenin eski türkçedeki karşılığı edikmiş ve çizmeyi ilk kullananlar göçebe halklarmış. ve avrupada çizme üretimin gelişip yaygınlaştığı tarih 1800'lere uzanıyormuş.
ayakkabıda pekçok marka var elbet. ancak hepsi herkes tarafından ulaşılabilir değil malumunuz. yoksa başdöndürücü bir ayakkabıyı gardrobunuza koymaktan sizi ne alıkoyabilir ki. beta bir taraftan özgün tasarımlar yapabilen ve öte yandan ulaşılabilir olan türk markalarından biri. her sezon her tasarımını beğenmesem de zaman zaman çok iyi işler çıkarıyorlar. özellikle geçmiş yıllarda çok daha çıldırtıcı ayakkabılar yapmışlardı bana göre. zaman geçtikçe markanın tatklit edilme oranı da artıyor tabii. piyasa size özgü hissederek aldığınız bir modelin taklitleriyle doluveriyor bir anda.
beta çok da ulaşılmaz bir marka değil demiştik, elbette burada yer almasının bir nedeni de ulaşılabilirliği kolaylaştıran bir outlet mağazasının olması ve orada işinize yarar birkaç parça bulabilecek olmanız.
bahsettiğim mağaza millenium outlet içerisinde yer alıyor. ankara'da yaşayan çoğu insan sanırım haberdardır millenium outlet'den. yanlış hatırlamıyorsam açılalı 1,5 yıl kadar oldu. İstanbul yolunda, carrefourre'un hemen yanında.
millenium outlet'de ben en fazla sevindiren mağaza tabii ki beta olmuştu. düzenli bir takipten sonra sezonda yaklaşık 200 ytl'ye satılan bu çizmelere 50 ytl'ye kavuştum. bir de 3 taksit yaptılar. ancak ben yaz başlamaya yüz tutmuşken almıştım bunları. geçenlerde uğradığımda aynı çizmelerin ve tabii farklı modellerin de yeniden rafa çıktığını ve bu kez 70 ytl'den satıldığını gördüm. hala oldukça uygunlar yani. zaten alırken satış görevlisi çizmelerin sezonu gelince yine biraz daha fiyat artımıyla satışa çıkacağını söylemişti. çok yüksek taban sevmiyorsanız neredeyse dümdüz olan modelleri de var. ya da benimkinin aynısı olup da aksesuvarlarında farklılığa gidilmiş modelleri ve renkleri de mevcut.

not: Dost yay. Gündelik Hayatımızın Tarihi ve National Geographic Eylül 2006 sayısından faydalanılmıştır.

Cuma, Eylül 22, 2006











bu arkadaşlar da dünkü geç kalmış sıhhiye "sosyete" pazarı ziyaretimin mahsulleri. akşam vakti gidebildiğim için hem pazarcılar tezgahları toplamaya başlamışlardı hem de yer yer karanlık olduğu için ürünler pek seçilemiyordu. yani pek tatmin olmadım ben bu pazar'dan. üstteki erkek çocuk tişörtüne hiiç mi hiç ihtiyacım yoktu ama o kadar kaliteli ve sevimliydi ki 1 YTLlik fiyatı da duyunca onu o tezgahta bırakmaya kıyamadım ve yanında yine aynı fiyata yandaki kız çocuk kaprisini de alarak tezgahtan ayrıldım. (hediye edecek bir cici çocuk çıkar elbet.) ha bir de renklerine dayanamadığım şu çorap var: o da sadece 50 kuruş. yani resimlerdeki cicilerin bana maliyeti sadece 2.5 YTL
alışveriş yapmadığımız tek bir gün yok. olmazsa olmazlar ve olmasa da olurlar... hergün alışveriş yapıyoruz. ama şu civcivin sevimliliğine bir bakın. çok canlı duruyor ve kızılay kaldırımlarında bunun gibi onlarcası çıtı çıtı çıtı çıtı çıtırdatıp duruyorlar ayaklarını. 1.5 ytl'ye sizin!

bir de vazgeçilmez kişisel bakım ürünleri var.. oyuncaklar gibi kremler de insanın varoluşuyla varolmuş şeyler. onlar için bir başlangıç tarhinden söz edilemez. oyun, insanın, başta çocuğun doğasında var. kendisi için her zaman bir oyuncak icat etmeyi bilmiş çocuk. aynen kadının varolduğundan beri süslenmek, güzelleşmek ve bakımlı olmak için bir yol bulduğu gibi. ancak bildiğimiz anlamda kremin icadı m.s. 150'lere, antik çağın ünlü hekimi Galenos'a atfediliyor. Galenos'un kremleri hem gladyatörlerin yaralarını tedavi ediyor hem de imparatorluk ailesinin güzelliğine katkıda bulunuyor. ve günümüze gelene dek yüzlerce çeşide ayrılarak çoğalıp gelişiyor. buaralar tükettiğim cilt bakım ürünleri aşağıda. bu seti 24.950 ytl'ye Beğendik'ten aldım. Ancak aynı seti Carrefour'dan 2 ya da 3 ytl daha ucuza alabiliyorsunuz.

tüketimim sadece bunlarla sınırlı kalmadı tabii ama çok yakında!!!

Salı, Eylül 19, 2006

insan tüketir

ben de tüketiyorum. galiba insanların çoğu gibi büyük bir keyif alarak tüketip bir süre sonra pişmanlık duyuyorum. tüketmek üzere edindiklerimi henüz pişmanlık aşamasına gelmeden bir alışveriş günlüğünde sergilemek de heralde bu keyifin ne kadar baştan çıkarıcı olduğunun bir göstergesi.